Sohbet Girişi
Kategoriler
Dünyanın, atmosferinden sonra ki sıvı ve katı kütlesi, hidrosfer ve litosfer olmak üzere iki tabakaya ayrılır. Dünyanın yapısını anlatırken suların nasıl meydana geldiğini /Dünyanın, sistem içindeki yeri) konumuzda kısaca özetlemiştik. Şimdi bunların yataklarının nasıl meydana geldiğini özetleyelim. Hidrosfer (Suküre), denizleri, gölleri, nehirleri içine alır. Bu kat, yerin kabuğu ile içiçe, yan yana durumlar gösterir. Yer kabuğunun üst katmanları kimyevi bileşim bakımından aynı değildir. Değişik özellikler gösterir. bazıları ağır, bazıları hafiftir. mesela granit kayalar hafif granitden daha geniş bir alana yayılan bazalt kayalar daha ağırdır. Kabuktan bir kaç kilometre derinliğe inince, Dünyanın sıvı halindeki çekirdeği başlar. Bazalt ve granitler oluşma sırasında sıvının üzerinde yüzer durumda idiler. Granitler daha hafif olduğu için yüzeye çıktı, bazalt ise daha ağır olduğu için granitler kadar yükselemedi. Çekirdekteki sıvı ve ateşin püskürttüğü granitler kıtaları, bazaltlar ise çukurları, yani deniz yataklarını meydana getirdi. Çok daha hafif olduğu için daha yükseklere fışkıran, fakat Dünyanın çekim kuvvetinden kurtulamayan su molekülleri soğuyunca eriyip yağdı. Böylece Dünya’nın çukur yüzeyi dağlı- çukurlu değilde düz olsaydı,, bütün karalar 2,5 kilometre kalınlığında bir su tabakası kaplayacaktı.
Yağmur suyundan meydana gelen denizlerin suyu neden tuzlu? Çünkü sular Dünya kabuğundaki volkanik kayaları eritmişlerdir. Volkanik kayaların erimesi iki milyar yıldan fazla sürmüştür. Bu sürede eriyen maddeler suların içine karıştı. Erimeyenler de dibe çökerek çöküntü kayaları oluşturdu. Volkanik kayalarda bulunan ve eriyebilen bütün elementlerin deniz suyunda da bulunması bundandır. Erime ve deniz suyuna karışma olayı halen devam etmektedir. Nehirler erimiş maddeleri denize taşımaktadırlar.
Denizde erimiş halde bulunan maddelerin oranları şöyledir:
Ayrıca, yine erimiş halde azot, karbondioksit ve oksijen de vardır. Hidrosfer’in yani denizlerin kalınlığı elbette her yerde aynı değildir. Yürünecek kadar sığlıktan kilometrelerce derinliğe kadar değişim gösterir. Ortalama derinlik 4 kilometredir. Bugüne kadar bilinen en derin çukur Büyük Okyanus’daki Mariana çukurudur ve derinliği 11.520 metredir. yer yüzünün en yüksek noktası da yüksekliği 88882 metre olan, Everest tepesidir.
Atmosfer ve hidrosferden sonra merkeze kadar uzanan tabakaya Litosfer diyoruz. Yüzeyden merkeze kadar uzanan bu tabaka da katlara ayrılır. Birinci kat 60 kilometre kadardır. Bunun üzerini ince bir toprak tabakası kaplar. Canlıları beslemeyen bu toprak, granit, trakit, kalker gibi maddelerin ayrışması sonucu meydana gelmiştir. 60 kilometre kalınlıkta olan bu birinci katmana Sial adı verilir. Çünkü bu katman daha çok Sliis ve Aliminyum Slikatlardan oluşmuştur. Bu katın yoğunluğu 2,5’tur. Her 33 metre derinlikte sıcaklık bir derece arttığı için, 60 kilometre derinlikte ısı 2000 dereceyi bulur. Bu ısıda maddeler eriyik olarak bulunurlar. Sial tabakasının altındaki kata, Silisyum ve magnezyumdan meydana geldiği için Sima adı verilir. bunun kalınlığı 1200 kilometre, yoğunluğu ise 3,1-4,75 arasında bulunan bir ateş küredir. Sima’nın altında ve onun devamı olan kata Nifsima diyoruz nikel, demir, silisyum ve magnezyumdan oluşmaktadır ve yoğunluğu 5’tir. Yeryüzünün demir ve nikelden oluşan merkezine Nife adı veriliyor. Yüksek bir basınç ve ısı altında bulunan bu merkezde yoğunluk 9,2 ve 12,3 arasında değişmektedir. Litosfer tabakalarına yaygın olarak şu isimlerde verilmekte: Kabuk, manto, dış çekirdek, iç çekirdek.
Dünyanın iç yapısı hakkındaki bilgilerimiz maalesef daha çok varsayımlara dayanmakta. Çünkü Dünya’nın merkezine inmek, Ay’a Jüpiter‘e gitmekten daha zordur. İnsanın bastığı yerin altından ziyade gökyüzünü gözlememizin bir nedeni de budur.
Kategoriler