Sohbet Girişi
Kategoriler
Fosillerin incelenmesinden anlaşıldığına göre ilk canlılar çok basit varlıklardı. Bunun böyle olduğuna, çok eski zamanlara ait fosillere minik organizma kalıntılarına bakarak kanaat getirilmekte. 3 milyar 400 milyon yaşında olan kayaların arasında su yosunlarının fosillerine veya onların hareket halinde, faaliyet halinde olduklarını gösteren belirtilere, izlere rastlanmıştır. 600 milyon yıl önce ise flora, yani bitki örtüsü, çeşitlenmeye başlamıştır. 350 milyon yıl önce canlıların gelişip yer yüzüne dağıldıkları tahmin edilmektedir. Canlı varlıklar kendilerine benzer şekilde üremeye devam etmişlerdir. fakat, bu canlıların dokularında zamanla değişiklikler olmuştur. Bu değişme, ya onların yok olmalarına, ya da gelişip ıslah olmalarına yol açmıştır. Mesela, organizma tabiat şartlarına uyum sağlamış, onlara varlıklarına devam ettirme gücünü vermiştir, veya bu uyumu sağlamakta güçlük çekmiş ve nesilleri yok olup gitmiştir. Canlıların uzun çağlar boyunca uğradıkları değişim ve gelişmelere mutasyon denir. Tek hücreli canlılardan en gelişmiş canlılara kadar, bu değişim ve gelişmelere rastlanmaktadır. Bugün fosillerini bulduğumuz çeşitli hayvan fosilleri, tabiat şartlarına uyum sağlayamadıkları ve çevresel faktörlerin etkisi ile korunma gücünü yitirdikleri için yok olmuşlardır. mesela Dinazorlar artık yeryüzünde yoktur. İlk canlı hücrelerin, Dünyanın yaratılışından bir milyar yıl sonra ortaya çıktıkları hesaplanıyor. Fakat bu ilk hayat türünün görülmesinden ilkel canlıların. su hayvanlarının yaratılışından, Allah’ın şerefli mahluku olan insanın yeryüzünü şereflendirmesine kadar çok uzun bir zaman geçmiştir. Ama, evrenin büyüklüğü, geçmişe ve geleceğe doğru uzanan sonsuz uzaklık göz önüne alınırsa, yeryüzünün değişmesi için de, hayatın gelişmesi için de geçen zamana “çok kısa” diyebiliriz. bir gök küresinin bir yılı, uydusu olduğu yıldızın etrafında bir defa da dönmesine eşit olduğuna göre, Güneş’in bir yılı Dünyamızın 250 milyon yılına eşit olur. Çünkü Güneş, saniye de 220 km hızla, galaksinin etrafını 250 milyon yılda dolaşır. Demek ki Dünya da hayatın oluşu ve gelişmesi Güneş yılına göre hesaplanacak olursa 5-10 yıllık bir zaman içerisinde gerçekleşmiştir. Oysa Güneş ve Dünyamız evren içinde çok küçük bir yer tutar. Bizim Güneş sistemimiz, uçsuz bucaksız bir kum çölünde, bir kum tanesi kadar küçüktür.
Bilmek Başka, Yaratmak Başka
Şurasını iyice bilmeliyiz: Bir canlı hücrenin hangi elementlerden olduğunu bilebiliriz. Ama bildiğimiz bu elementleri birleştirerek o hücreyi yaratamıyoruz. Hele o elementlerin kendisini hiç yaratamıyoruz. Bugüne kadar hiç bir laboratuvar canlının bilinen elementlerini birleştirip bir canlı yaratmayı başaramadı. İşte, bilmekle yaratmak arasındaki fark da, bir bakıma, budur. Şüphesiz yaratmak Allah’a mahsustur, derken anlatılmak istenen budur. Ama, İnsan bilmek ve öğrenmek için yaratılmıştır. insan, idrak edebilmek, muhakeme edebilmek gibi bir imtiyazla şereflendirildiğine göre, vasfını değerlendirmek, bu imtiyaza nail olmak, bu özelliklerini kullanmak zorundadır. Bu onun yaratılışından beri var olan bir görevidir.
Kategoriler