Sohbet Girişi
Kategoriler
Merkez Teşkikatı, Osmanlı devlet teşkilatı, padişahın mutlak egemenliğini gerçekleştirmek için kurulmuştu. Devletin bütün yönetim birimleri doğrudan padişaha bağlı olarak teşkilatlandırılmıştı. Meydana gelen bu teşkilatın merkezinde, padişah ve saray teşkilatı bulunuyordu.
Osmanlı devletinde saray, padişahın özel hayatının geçtiği ve devletin yönetildiği yerdi. Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarından itibaren saray teşkilatı kurulmuş, devletin gelişmesine paralel olarak, saraylar da büyümüştür. İlk saray, 1326’da Bursa’da daha sonra 1361’de Edirne’de yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı, XIX. yüzyıl ortalarına kadar padişahların oturduğu ve merkez teşkilatının bulunduğu yer olmuştur.
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren padişahlar Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı gibi saraylarda oturmaya başladılar. Topkapı Sarayı, iki bölümden oluşuyordu:
Birün (dış saray), sarayın dış bölümüdür. Sarayın, Bab-ı Hümayun adı verilen dış kapıdan girildiğinde, birinci avluya geçilir. Bundan sonra varılan Babü-s selam kapısından girildiğinde, orta avluya geçilir. Bu avluda “Has Odalar” yer alır. Bu odalarda da saray hizmetlileri bulunurdu. Orta kapıdan sonra ise ikinci avluya geçilir. Burada, Has Ahırları, Zülüflü Baltacılar Koğuşları ve Divan-ı Hümayun’un toplandığı “Kubbealtı” bulunurdu. İkinci avludan sonra Babü-s Sade denilen kapıya ulaşılır. Bu kapı, Birün (dış saray) ile Enderun’u (iç saray) birbirine bağlardı. Babü-s Sade’nin karşısında padişahların, Divan üyeleri ve yabancı elçileri kabul ettiği “Arz Odası” vardı.
Enderun (iç saray), burasu, padişahın özel hayatını geçirdiği bölümdü. Bu bölümde, Enderun denilen saray okulu ve Harem bulunurdu. Enderun, saray görevlilerinin yetiştirildiği yerdi. Enderun’da eğitim faaliyeti “oda” adı verilen yerlerde yapılmaktaydı. Enderun’a alınacak olanlarla ilgili işlemler şunlardı.
Devşirme yoluyla toplanan çocuklar, Acemi Ocağı‘na gönderilmeden önce, bir seçime tabi tutulurlardı, önce Edirne sarayı, Galata Sarayı ve İbrahim Paşa Sarayı’nda eğitilirlerdi. Bu eğitim sonrası ikinci bir seçim daha yapılırdı. Bu seçim sonrası Topkapı Sarayı’ndaki “Büyük Oda” ve “Küçük Oda”ya alınırlardı. Burada sıkı bir eğitimden geçirilirlerdi. Bu eğitimin amacı, saraya alınacak kişileri, devlet adamı, asker ve seçkin kişiler olarak yetiştirmekti. Bu odalardaki eğitimler sonrasında da yeni bir seçim yapılır; seçilenler, padişahın özel hizmetine ait odalara alınırlardı. Bu odalar şunlardı.
Has Oda: Burada bulunanlar, padişahın günlük hizmetinde bulunurlardı. Bu odanın yöneticisine “Hasodabaşı” denilirdi. Has Oda, rütbe bakımından en yüksek hizmetlilerin bulunduğu yerdi.
Hazine Odası: Bu odada bulunanlar, padişahın özel hazinesine ve değerli eşyalarına bakarlardı.
Kiler Odası: Burada bulunanlar, padişahın sofra hizmetlerine bakarlardı.
Seferli Odası: Müzisyen, berber gibi hizmetlilerin bulunduğu yerdi. Bu odalarda eğitimlerini tamamlayanlar “çıkma” denilen bir tayin usülüyle Birün’da ve taşrada önemli görevlere getirilirlerdi.
Harem: Saray kadınlarının bulunduğu bölümdü. Burada, padişahın annesi valide sultan ve eşleri ile cariyeler bulunurdu. Harem’deki kadınlar başkalfa kadın’ın yönetiminde özel bir egitimden geçirilirlerdi. Harem’in yöneticisi “harem ağası” idi.
Divan, merkez teşkilatının temelini oluşturmaktaydı. İlk Osmanlı Divan’ı, Türkiye Selçukluları Devleti’ndeki Divan örnek alınarak kuruldu. Orhan Bey zamanından beri Osmanlılarda Divan teşkilatının bulunduğu bilinmektedir. İlk zamanlar Divan üyeleri, padişah, vezir ve Bursa kadısı idi. Divan toplantılarına padişahlar başkanlık yapmaktaydı. Bu nedenle, padişah nerede ise, Divan da orada toplanırdı. Fatih ve ondan sonraki padişahlar, bu görevi veziriazamlara bıraktılar. Padişahlar, bundan sonra Divan toplantılarını “kasr-ı adI” denilen pencereden izlemeye başladılar.
Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar her gün sabah namazından sonra toplanan Divan, sonradan haftada dört gün toplanmaya başladı. Divan, Topkapı Sarayı’nda “Kubbealtı” denilen yerde toplanırdı. Divan’da, siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i ve mali konular, şikayet ve davalar görüşülüp karara bağlanırdı. Divan görüşmeleri öğle zamanı sona erer, bundan sonra önce veziriazam (sadrazam), daha sonra diğer divan üyeleri, padişahın huzuruna çıkarak, görüşmeler hakkında bilgi verirlerdi.
Divan-ı Hümayun dışında diğer divanlara, veziriazam konağında toplanan ikindi, çarşamba ve cuma divanları, veziriazam, sefere çıktığı zaman topladığı ” Sefer Divanı”, yeniçerilerin maaşlarının dağıtılması için toplanan “Ulufe Divanı”, padişahın yabancı elçileri kabulü sırasında toplanan “Galebe Divanı”, olağan üstü hallerde toplanan “Ayak Divanı” ve yine sefer sırasında at üzerinde yapılan toplantıya “At Divanı” adı verilirdi.
Divan’da bulunan ve görüşmelere katılan kimselere, Divan üyeleri denirdi.
Veziriazam (sadrazam): Padişahtan sonra en yetkili devlet adamı, veziriazamdı. Devlet yönetiminde padişahın vekili sayılır ve kendisinde padişahın mührü bulunurdu. Orhan Bey zamanında, toprakların genişlemesi ve devlet işlerinin artması sonucu ilk vezirlik makamı kuruldu. I.Murat zamanında vezirlerin sayısı üçe çıktı. Vezirlerin derecelerini göstermek için, birinci vezire “veziriazam” denildi.
Büyük devlet memurlarını atama, görevden alma, veziriazamın buyruğu ile olurdu. Padişah sefere çıkmadığı zaman, “serdar-ı ekrem” ünvanıyla orduya komuta ederdi. Veziriazamlar, İstanbul’da önceleri Paşakapısı, sonraları Babıali denilen yerde otururlardı. Veziriazamın görevinden azli, padişah mührünün geri alınmasıyla olurdu.
Vezirler: çeşitli devlet işlerinde yetişmiş tecrübeli kişiler olduklarından, görüşlerinden yararlanılır ve veziriazamın verdiği işleri yaparlardı. İlk Osmanlı vezirlerinin çoğu ulema (bilgin) kökenli idiler. Sonradan asker kökenli kişilerde vezirliğe getirildiler. Vezir olabilmek için, sancak beyliği,, beylerbeylik ve son olarak da Rumeli Beylerbeyliği’nde bulunmak gerekliydi. Divan toplantılarında, veziriazamın sağında otururlardı. XV. yüzyıl sonlarına kadar üç vezir bulunuyordu. XVI. yüzyıl sonlarında vezir sayısı yediye kadar çıkmıştır. Bu vezirlere “Kubbealtı” vezirleri ya da “Kubbenişin” adı verilirdi.
Kazaskerler: Kazaskerlik, 1362’de I.Murat zamanında kuruldu. 1480 yılına kadar bir kazasker bulunurken, Fatih döneminde, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri olarak sayıları ikiye çıkarıldı. Bunlardan Rumeli kazaskeri, rütbe bakımından daha ileri idi. Kazaskerler, Divan’da büyük davalara bakar, ayrıca, kendi bölgelerindeki kadı ve müderrisleri atama ve görevden alma işlerine karar verirlerdi.
Defterdarlar: Divan’da mali konularda açıklamalarda bulunurlar, devletin gelir ve giderlerine bakarlardı. İlk zamanlarda, defterdar sayısı bir iken, sonraları mali işlerin artmasından dolayı sayısı ikiye yükseltilmiştir. Bunlar: Rumeli Defterdarı (Başdefterdar) ve Anadolu Defterdarı idi. Rumeli Defterdarı, Rumeli’deki mali işlere; Anadolu Defterdarı, Anadolu’daki mali işlere bakarlardı. Rumeli Defterdarı aynı zamanda bütün mali işlemlerden sorumlu idi.
Nişancı, padişahın adına yazılacak fermanlara, beratlara ve namelere, hükümdarın imzası olan tuğrasını çekerdi. Ayrıca, devletin arazi kayıtları, tahrir defterlerinde düzeltmeler Nişancı tarafından yapılırdı. Nişancı, kanunları iyi bilir, gerektiğinde Divan’da açıklamalarda bulunurdu.
Nişancı’ya bağlı olarak çalışan Reisülküttap, Divan katiplerinin şefi idi. Reisülküttap, Divan üyesi olmamakla beraber, Divan işlerindeki tecrübesi nedeniyle önemi büyüktü. Görevleri, Divan’da verilen kararları düzelttikten sonra tamamlamak, fermana uygun olarak emirleri yazmak, padişaha ve veziriazama gelen mektupları tercüme ettirerek, bunlara cevap hazırlamaktı. Reisülküttap, bütün bu işleri kendi başkanlığındaki, çeşitli kalemlerden oluşan bir teşkilat vasıtasıyla yerine getirirdi. Reisülküttaba bağlı olarak çalışan kalemler ve bunların görevleri şunlardı.:
Beylikçi Kalemi: Divan-ı Hümayun’da alınan kararların ve görüşülen konuların tutanaklarını yazıya geçirirdi. Ayrıca, dış ilişkilerle ilgili kararları yazıya geçirir, anlaşmalarla ilgili metinleri düzenlerdi. Bu kalemin başında olan kişiye, Beylikçi Efendi denirdi.
Tahvil Kalemi: Bu kalem, yüksek dereceli görevlilerin (vezir, beylerbeyi, sancakbeyi) özlük işleriyle ferman ve beratları düzenlerdi. Ayrıca, zaamet ve tımar kayıtları da bu kalem tarafından tutulurdu.
Rüüs Kalemi: Tahvil kaleminin görev alanı dışında kalan bütün görevlerin (kethüda, dizdar, müderris, imam) işlemleri bu kalem tarafından düzenlenirdi.
Amedi Kalemi: Veziriazam ile padişah arasında yazışmaları, yabancı devletlere gönderilecek mektupları düzenlerdi. Osmanlı Devleti’nin, Avrupa ülkelerinde devamlı elçi bulundurmasından sonra, elçilerden gelen raporları kaydetmek, cevap yazmak, şifre çözmek görevide bu kaleme aitti. Tanzimattan sonra bu kalemin önemi daha da arttı.
Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı’nın en büyük komutanıydı. Yeniçeri Ağası, vezir rütbesine sahip ise, Divan’ın tabii üyesi sayılıp, görüşmelere katılırdı. Yeniçeri ağası, arz günü, vezirlerden önce padişahın huzuruna çıkar, yeniçeriler hakkında bilgi verirdi.
Kaptan-ı Derya: Donanma ve denizcilik ile ilgili işlerden sorumluydu. XVI. yüzyılın ikinci yarısında vezir rütbesi aldıktan sonra Divan üyesi oldular.
Şehülislam (Müftü): Divan’da alınan kararların islam dinine uygun olup olmadığı konusunda “fetva” verirdi. Şeyhülislam, Divan üyesi olmamakla beraber, Divan’da alınan kararların dine ve şeriata uygun olup olmadığını kontrol ederdi. Fatih döneminde rütbe ve makam olarak Kazaskerlerden sonra gelen Şeyhülislam, Kanuni döneminde veziriazamla eşit sayıldı.
Yazar: HAKANIM
Görüntüleme: 464 defa
Kategori: Genel, Osmanlı Tarihi
Yayınlanma Tarihi: 04 Aralık 2013
Kategoriler